11 Eylül 2019 Çarşamba

Nazilli Pide Macerası

Eşim ile Antalya'dan İzmir'e dönerken yolda karnımız acıkmış bir şekilde Nazilli'de yol üstünde ki pide ve benzeri şeylerde servis eden restorana uğradık. Burası çok iyi bir dekorasyona sahip olmasa da yolda acil durumlar için durup yemek yenecek bir yer olarak biliyorum. Daha önce birkaç kez iş seyahatlerimde burada durmuştum. Genelde iş seyahatlerimde yolda durup yemek yemem. Tabii belli yerler hariç:) Önümüze gelen menü resimli bir menü idi. Son zamanlarda çok yaygınlaştı ancak benim tecrübem fotoğrafla gelenin bir birini yalanlarcasına olduğudur. Bunu da çok umursamam çünkü o beklentim yok. Bu gün dünya devi Mc Donalds ve Burger King'te durum farklı değildir! Ancak bizim tecrübemizin ilginç tarafı menüde sipariş ettiğimiz piyazın üstünde domates ve soğan fotoğrafları var iken gelende bunların olmayışı idi. Eşim ile bir birimize bakıp yanlışlık mı yaptık diye menüyü tekrar rica ettim. Biz doğru görmüşüz:) fotoğrafı çalışan arkadaşa gösterdiğimde "biz piyaza domates,soğan koymuyoruz" dedi. Ben de bunun buranın tercihi olduğunu ancak madem böyle bir durum var neden fotoğrafı bu şekilde koyduklarını sorduğumda gelen cevap "ben koymadım" oldu. Gülerek ve memleketimizin manzaralarından bahsederek yolumuza devam ettim. Hala bu yolu iş gereği olarak kullanıyorum ama bu yere bir daha uğramadım. Eminim onlarda uğramadığımı fark etmemişlerdir:)

Dünya Markası Nke

Artık yaşantımda ilginç bulduğum alışveriş,yemek,seyahat deneyimlerimi yazmaya karar verdim. Mayıs başında bizim ufaklığın ayakkabı ihtiyacı oldu. Futbola merak saldı bu aralar. Şimdilik konsollar ile sınırlı kalsa da hevesini kırmamak adına İzmir Forum Alışveriş merkezine gittim. Burası iş yerime yakın olduğu için tercih ettiğim bir yer. Ne alacağımı zaten Messi hayranı olduğu için belirlemiştim. Mağazaya girip direkt olarak futbol ayakkabılarının olduğu reyona yürüdüm. Ayakkabıyı elime aldım. Sonra bir çalışana bunun 37'si olup olmadığını sordum. Gidip sisteme baktı bunlar buçuklu yani 37.5,38.5 olarak numaralandırıldığını söyledi ve arkasını dönüp gitti. Arkasından işimin bitmediğini söyledim. 37.5 varsa almak istediğimi söyledim. Arkadaş bilgisayara gitti yok diyerek tekrar konuyu kapadı. Ben karşısında alışveriş yapmaya hazır biri olarak duruyor ancak o satış yapmak için hiç çaba sarf etmek istemiyor gibiydi. Bunun üstüne başka bir mağazada olup olmadığına bakıp bakamayacağını sordum baktı ve yok dedi! Uzun yıllardır satış işi içinde olduğum ve satış yapmanın zorluklarını biliyorum. Ben bugün sahip olduğum her şeyi çalıştığım şirketlerin ürünlerini satarak elde ettim. Müşteriye yok ya da hayır demek yerine alternatifler sundum. Ayrıca ben kendi çalışma arkadaşlarımı da alış veriş yaparken verdiği hizmetin kalitesinden memnun kaldıklarımdan seçtim. Nike markasının sahipleri ya da Türkiye'de ki distribütörü eminim böyle bir olayın yaşanmasından üzüntü duyarlar. Bu dükkanlara ödenen kiralar,maaşlar vergiler hiç de küçümsenecek türden değil. Vaktim olduğu için Kemeraltına indim. Orada ki Nike mağazasının önünden geçerken satıcı arkadaşın yok demesine rağmen içeri adım attım. Çünkü birazda amacım tüm çalışanlar mı böyle diye bakmak. Futbol ayakkabılarının olduğu yerde genç bir bayan çalışıyordu. Başka bir müşteri ile ilgilendiği için işinin bitmesini bir süre bekledim. Zaten burası oldukça büyük katlı bir spor mağazası. Normalde en az iki kişinin olmasını beklersiniz.Belki de diğer çalışanlar depoda ya da başka bir katta olabilirler bu konu ile ilgili fikir yürütmek istemem. Çalışanın işi sürerken yanına gidip elimde ki ayakkabının 37.5 var mı diye sordum. Bilgisayardan baktı ve evet var dedi. Daha sonra başka bir ihtiyacım olup olmadığını sordu. Bunlar o kadar önemli şeyler ki çünkü müşteri ayağınıza gelmiş.Ayakkabının yanında çorap,bağcık,şort,forma satabilme şansınızda var. Kendisine başımdan geçeni anlattım. Üzüntüsünü dile getirdi.Ben o gün aynı markada iki farklı noktada farklı iki alışveriş deneyimi yaşadım. İnsan kaynağı ülkemizin en büyük şansı gibi gözükürken işine dört el ile sarılmayanlar da büyük dezavantaj. Bir süre sonra Nike MAğazasının Forum'da kapandığını gördüm. Bir yerin kapanması da çok üzücü çünkü orada çok emek var. Bazı kimseler düşük maaşların bunun sebebi olduğunu söyleyebilir ancak ben bu fikre çok karşıyım.Bir işi aldığınız maaşı bilerek yapıyorsunuz. Eğer daha çok para kazanacağınız bir iş var ise orada çalışın. Ama bu paraya bu işi kabul ettiyseniz elinizden gelenin en iyisini yapmanız gerekir.Bu insanın kendi öz saygısı için gerekir. Aslında ancak o şekilde daha çok kazanmaya başlarsınız ya da biri sizi keşfeder.

31 Aralık 2009 Perşembe

YENİ YIL





Yeni yıl! Hep umut olmuştur bizlere. Saat 00.00 olduğunda ertesi günün artık bizi tamamen değiştireceğine şansımızın döneceğine,kilo vereceğimize,atlı prensi bulacağımıza yada deniz kızı ile tanışacağımıza....vs inanarak büyük bir umutla kutlamışızdır. Bu aynı zamanda güzel bir şeydir de.İçimizin umutla kaplı olma anı.O an herkesden daha güçlü hissederiz kendimizi ve içimizdeki mutluluk tarif edilemez.
Bir de dostların,arkadaşların ve ailelerin bir araya gelerek oluşturduğu pozitif enerji o an dünyanın bile dengesini değiştirebilir.Tabii bu Dünya'nın her yerinde aynı güzel duyguları yaşayan insanlar ile mümkün.Peki bu mümkün mü? Keşke evet diyebilsem.








Bu akşam evimde ailem ile birlikte geçireceğim yıl başı gecesinde evsizler,siperde bekleyen askerler,ailesi olmayan insanlar,özgürlük savaşı veren halklar,öksüz çocuklar,aç insanlar için dua edeceğim.









İyi durumda olan herkes kilo vermek,şansının artması,daha çok para,yeni bir sevgili bulma isteği yerine bunun için bir şeyler yapsa Dünya'nın kaderini değiştirebilir miyiz? İşte bence bu mümkün.Sanırım aksi ispatlanmadıkça bu söylediğimin mümkün olma durumu sürecek.Bu da beni daha çok umutlandıracak.




Yeni Yıl Noel Baba'nın kırmızı çuvalı ile getirdiği umutlar ile dolu olsaydı,her sene bir birimize söylediğimiz, yazdığımız "iyi seneler,mutlu yıllar,bu yıl size mutluluk,barış ve sağlık getirsin dilekleri gerçek olurdu.Hiç böyle bir yıl hatırlamıyorum. Sizleri umutsuzluğa da sürüklemek istemem. Ancak yeni yılın sadece bir zaman dilimi olduğunu ve bize yeni bir şey getirmediği konusunda hem fikir olmalıyız. Gelen yeni yılı mutlu kılacak bizleriz.Bizlerin yaptıkları değişim yaratır. Dünya'yı yine güzel bir yer yapacak yine bizleriz.

2 Ekim 2009 Cuma

1.Bölüm İzmir-Istanbul-Singapore-Batam-Dumai-Padang-Bungus Beach-Pagang Island


Bora benim çocukluk arkadaşım.


Ziya ile ben voleybol oynarken tanışmıştık.Aslında Bora'da Ziya'nın arkadaşıyıdı.Üçümüzde ayrı okullarda okuyorduk. Bu iki adam o zaman kız arkadaşlarını bizim eve getiriyorlardı.

Ziya ile ben voleybol oynarken tanışmıştık.Aslında Bora'da Ziya'nın arkadaşıyıdı.Üçümüzde ayrı okullarda okuyorduk. Bu iki adam o zaman kız arkadaşlarını bizim eve getiriyorlardı.

Ziya ile Bora tanıdığım günden beri otostop ile seyahat eder sonra da ballandıra ballandıra anlatırlardı.

Hepimiz aynı ağaçta ayrı dallarda yaşayan yapraklar olsak da ,üniversite hayatı,askerlik,iş denen o anlamsız ve çılgın rüzgarlar hepimizi bir yerlere savurdu. Sadece isimler ve yaşanılan anılar kaldı aklımızda.

Ama bir Pazar sabahı Güzelbahçe,Zeytinalanı arasındaki Trabzon ekmek fırınının çıkışında bir de ne göreyim Dr Boraaaaaaaa! Bir birimize sımsıkı sarıldık. O da evlenmiş ve bir oğlu olmuş.Hep beraber yazlığa gidiyorlarmış.Ayak üstü alınıp verilen telefonlar.



Bora'yı özlemişim. Bana göre doğru arkadaşlık uzun yıllar görüşemezsen bile kaldığın yerden devam edebilmektir. Ne şanslıyım ki ben Bora ile böyle bir arkadaşmışım. Sorunlarımın olduğu bir dönemde hadi seyahate gidiyoruz dedi yada dedim. Fark etmez.

Bora önce keşfettiği bir web sayfasından kalacağımız bir yer aradı.Sisteme üye olanlar bir birlerini kendi evlerinde ağırlayabiliyor yada şehri gezdiriyor.Tamamen gönüllülük esaslı. Ancak hiç tanımadığım birinin evinde kalma fikri için önceden mental olarak kendimi alıştırıyorum.Sonrada o siteye beni de üye yapıyor.

Sevgililer gününden bir gün önce yola çıkıyoruz.

İşte bir hafta süren seyahatimizde yaşadıklarımız.



13 Şubat
Akşam 19.30'da telefonum çaldı.Baktım Bora'nın eşi Neşe'nin telefonu. Karşımda Bora; Nerdesin?, Ben; Evdeyim, Bora; Geç kalacaksın oğlum ben alandayım. 19.35'te yeğenim Can geldi.





















Yola çıktık.Hava çok yağmurluydu.Bu havada dans edeceğimiz anlamına geliyor.








Alana vardığımda Bora'yı aramaya başladım.Bulamayınca Neşe'yi aradım.Ben evdeyim dedi.Bora neredeki? Tek bakmadığım yer CIP Lounge! İçeri girmiş olabileceğini düşünerek check-in yaptırmaya karar verdim.Kapıya doğru baktığımda Bora'nın içeriye girdiğini gördüm.Meğerse dışarıda bekliyormuş.Beraber içeri geçtik.30 dk gecikme var.
Bora bana portakal suyu ikram ediyor.Hem de ev yapımı!!! Sonra yanımızda oturan beyfendiden fotoğrafımızı çekmesini istiyoruz. Hiç beklemediğim bir şey yapıyor adam. Önümüzde zeybek usulü diz çöküp fotoğrafımızı çekiyor ve





arkasından "çok güzel oldu " diyip kamerayı Bora'ya uzatıyor. Uçağımız 22.00'de havalanıyor. Havada biraz zıplıyoruz.Bu anlar uçağın en sessiz anları!Nihayet Istanbul'dayız. Bora'nın benimle yaptığı tek taraflı anlaşma sonucu sırt çantasını ben taşıyorum!





Hızla pasaport kontrolü için iç hatlardan dış hatlara yürüyoruz.Uçağımız 208 nolu kapıdan kalkacak. Uçağımızın durumunu kontrol etmek için elektronik bilgilendirmeye bakmaya gidiyorum. Salona gidiniz yazıyor. Bora ısrarla YKB lounge gitmek istiyor.





Ben ise geç kalacağımızı söylüyorum. Neyse sora sora lounge bulduk. Yer bence hayal kırıklığı.





Dergilerdeki görüntüsü daha güzel. İkram çok zayıf.Hemen geri dönüş yapıyoruz.Bora uçağımızın 23.45'te olduğuna ikna olunca ilginç bir koşu yöntemi ile 208'e kadar koşuyor.





Herkes uçağa geçiyor.





Yerimize oturduk.





Bora'nın koltuğu yatmıyor. Bir görevliye sert bir şekilde sorununu dile getirdi. Bayan yerimizi değiştirdi. Bora'nın keyfi yerine geldi.





Müzik,filim derken uyuduk.





Aslında Bora uyuyor. Bu benim ilk uzakdoğu seyahatim.





14 Şubat
Dokuzbuçuk saatlik bir yolculuktan sonra anonslar eşiliğinde güzel bir iniş yaptık. Arkamızda iki Türk kızımız var. İnmeye yakın kızlardan güler yüzlü olanı Singapore hakkında bilgi istedi. Asık suratlı olan ise bize soru sorulmasını istemiyor gibi.O evrendeki tek Türk olma arzusunda! Biz kısaca bilgi paylaşımında bulunduk. Yörenin oğlu Bora bir hafta Singapore'un sıkıcı olacağını Malezya yada Tayland'a geçmelerini önerdi.Asık surat sokak sokak gezeceklerini söyledi. Kızlar bize iyi tatiller bile dilemeden ayrıldılar!





Uçaktan çıktıktan sonra orkideler ile karşılandık.






Neyseki çantalarımız arka arkaya geldi. Önce ben free shoptan içecek bir şeyler almaya karar verdim.





Sonra da danışmaya uğrayıp Carlo'nun evine nasıl gidebileceğimizi öğrendik.





Bora sigara içmek için dışarı çıktı. Ben havadaki nemin yüzüme çarpması ile içeri döndüm. Hemen metroya indik.





















Metro Avrupa'da gördüklerimden daha temiz. Körler için bastonları ile takip edebilecekleri tırtıllı bir zemin dikkatimi çekti.Bu uygarlık belirtisi olabilir mi?





İndiğimiz durakta Carlo'yu aradım. 10 dk sonra geleceğini söyledi.Bu gün sevgililer günü olduğu için bazı kızların elinde buketler gördüm.Bizdeki gibi geleneksel olarak kutlanmıyormuş.





Carlo 15dk sonra geldi.Bir taksi ile evine doğru yola çıktık. Bora yürümek istedi!





Panamalı bir kardeşimiz.Bir yazılım şirketinde güvenlik programı yazıyormuş.Yada böbrek mafyası.Bizi güzel bir siteye götürdü.İçimden hiç olmazsa hizbe bir yerde böbreğimi kaybetmeyeceğim için sevindim. Bora bile onlardan olabilir.Adam belki de bizi Bora'nın doktor olmasından dolayı bile çağırmış olabilirdi.Ameliyatı bedavaya getirecek!





Evde kız arkadaşı (eski kız arkadaşı) Cathline ile tanıştık. Bir süre sonra ona Boss demeye başladım.Çünkü dediğim dediklerden...Bende free shoptan aldığım whiskyi içmek için çıkardım.Her yerde bulunmuyor ancak tavsiye ederim.









Biraz sohbetten sonra havuza giriyoruz.Uzun yolculuktan sonra süper geldi yüzmek.Bir süre sonra Yeni Zellandalı Rob,İsviçreli Andreas ve onun Endonezyalı kız arkadaşı Sophia ile tanıştık.








Yemeği Çin Mahhalesinde yemeye karar veriyoruz.İki taksi çağırıp hep birlikte yola çıktık.























Bizi oranın en lezzetli yerine getirdiklerini söylüyorlar.Oturulacak yer olmadığını görünce doğru olduğunu düşünüyorum.








Hayatımdaki ilk kurbağı bacağını orada yiyiyorum.Çok lezzetli. "Özür dilerim annecim."




Bora buranın hiç de ucuz olmadığını söylüyor.Hatta benim bu insanların parasını da ödeyelim diyince bana pis pis sırıtıyor!























Buradan çıkıp bir Irısh Pub'a gidiyoruz.





Belli ki buraları geceleri hareketli oluyor.Irısh Pub'daki biraları da Bora'cım pahallı buldu.





Eve dönerken bir süre yürüdük.
























Etraf çok hareketliydi.Sanırım Carlo böbreğimi yokluyor!!!





Yolda dev yengeçler görüyoruz. Çok lezzetli olmalılar.





Sonunda eve döndük.





Gece aklıma yazılım şirketinde çalışan birinin evinde internet olmama sebebini düşündüm.Sanırım eve iş getirmiyor! Bora ısrarla yarın kendimi daha iyi hissetmem için ilaç veriyor.Bununla çok güzel uyuyacakmışım.En son hatırladığım şey mavi bir hap içtim!Böbreğime veda etme düşüncelerimle uyudum.


15 Şubat

Sabah uyandığımda Bora'yı yattığım yerden görebiliyordum. Bir buz küvetinde uyanmadığım için böbreklerimin yerinde olduğuna karar verdim. Yine de elimle kontrol ettim.Her şey yerli yerinde.





Biraz sonra Bora da uyandı.Carlo'da uyanınca bize uçak bileti bakmak için şehir merkezine gittik.





Carlo bizi önce lokal bir yere kahvaltıya götürdü.Motorsiklet kültürü olan yerlere hayranım.








Bu ülkede çabuk doyacağıma karar verdim. Uzun uğraşılardan sonra Padang'dan Singapore'a bilet bulduk. Bora'nın pazarlık şekline şahit oldum.

















Umarım bu adama bir şey satmak zorunda kalmam!





Daha sonra ben ve Bora Carlo'nun bize tarif ettiği her türlü elektronik ürünü bulabileceğimiz alışveriş merkezini bulduk.


Bir baktım ki Bora cebinden Bimeks ve Teknosa'nın fiyat broşürlerini çıkardı. Fiyatları kontrol edecekmiş.Çok zamanımız yok.Ben hemen kameramı almalıyım. Çünkü akşam Batam'a giden ferryboat'a yetişmeliyiz. Bora bir arı misali dükkandan dükkana girip çıkıyor.Neyse ben uzun süredir almak istediğim kamerayı alıyorum.Tek fark Nikkon yerine Canon almış olmam.





Bora'yı dinlesem bunu da alamıyordum.
Eve dönmek için otobüse bindik.Yanıma bir bayan oturdu.Ona gülümsedim.Bunun üstüne kadın benden para istedi.Yok diyince amerikan doları da olur dedi.Para vermedim.Ne de olsa Bora ile dolaşıyorum.Carlo evdeydi. Çantalarımızı aldık ve vedalaştık. Artık limandayız ve Endonezya maceramız başlıyor.